Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Doç. Dr. Mehmet Güzeloğlu “Kalp Sağlığı” konusuna dair merak edilen soruları yanıtladı.
Kalp sağlığı sorunları neden bu kadar yaygınlaştı, yaş oranı gittikçe düşüyor, hatta sporcu olup çok sağlıklı yaşamasına rağmen kalp sağlığı sorunu yaşayan insanlar gün geçtikçe artıyor, tüm bunlar neden oluyor?
Evet, bu kadar yaygınlaşmasının altında tabiki bir takım sebepler var, bunlardan bir tanesi ve aynı zamanda en önemlisi sigara, gelişmiş ülkelerde sigara kullanımı gün geçtikçe azalırken, Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde de tam tersine sigara kullanımı gün geçtikçe artış göstermekte. Sigara kullanımı kalp damar hastalıklarının oluşmasında kullanmayan bir kişiye göre yaklaşık 2-3 kat daha fazla riski artırıyor. Ama yine de kişiler zaten sigara kullanıyorum bu hastalık için riskim arttı deyip bunun arkasına sığınıp sigaraya devam etmemeliler. Çünkü sigara kullanan ve daha sonra sigarayı bırakan kişilerde bırakmayan kişilere göre kalp damar hastalıklarının görülme ihtimali yaklaşık %40 oranında azalıyor. O nedenle zararın neresinden dönerseniz kardır deyip kullanıyorsak biran evvel bırakmakta fayda var diyoruz.
Diğer bir etken ise sağlıksız ve düzensiz beslenme, hareketsiz yaşam şekli ve bunların da getirdiği obezite hastalığıdır. Obezite kalp damar hastalıklarının oluşmasında çok ciddi bir etken. Özellikle göbek bölgesinden kilo alan kişilerde kalp damar hastalıklarının görülme oranı diğer insanlara göre çok daha fazladır. Sağlıksız beslenme beraberinde kötü huylu kolesterol artışını getirir.
İşte saydığımız tüm bu nedenlerden dolayı kalp damar hastalıklarının görülme sıklığı gün geçtikçe artıyor, üstelik görülme yaşı da gittikçe düşüyor. Yani şuan dünyada olduğu gibi Türkiye’de de en başta gelen ölüm nedenlerinden biri kalp damar hastalıkları.
Türkiye de her yıl yaklaşık 200.000 kişi kalp damar hastalıklarının getirdiği sonuçlar nedeni ile hayatını kaybediyor. Bu durum çok ciddi çünkü yaklaşık her 10 dakikada 3-4 kişi demek.
Kalp damar hastalığı çok ciddi bir rahatsızlık olmasına rağmen yaşam şeklinin değiştirilmesi ve bazı risklerin azaltılması ile önlenebilir bir hastalıktır.
Kalp damar hastalıklarının oluşmasındaki en büyük etkenlerden bir diğeri tansiyon yüksekliği, Türkiye’de 15 milyon tansiyon hastası var ve bunlardan sadece % 40 civarı bu hastalığını biliyor ve tüm tansiyon hastalarının içerisinde de %8-10’u etkin tedavi alıyor, yani tansiyonunu kontrol altına aldırıcı tedavi alıyor. Oran maalesef çok düşük. Yine de kişinin tansiyon hastalığının farkında olup, etkin tedavi görmesi kalp damar hastalıklarının riskini azaltmakta çok önemli.
Ayrıca genetik yatkınlıklar ne yazık ki kalp damar hastalıklarında çok önemli. Örneğin ailesinde ya da kendisinde şeker hastalığı olan kişilerde kalp damar hastalıklarının görülme oranı 4-5 kat daha fazla, şeker hastalarında ortalama %50-55înde bu rahatsızlık görülüyor. O nedenle kişilerin şeker hastalığının da farkında olup yine doktor kontrolünde uygun seviyelerde tutulması lazım. Tedaviye düzenli devam edilmesi de önemli.
Kısacası kişi tansiyon, şeker gibi rahatsızlıklarını kontrol altına alır ve düzenli bir yaşam şekline geçiş yapar, beslenmesinde de gerekli düzenlemeyi yaparsa, kolesterolüne dikkat eder, yaşına uygun egzersizler yapar ve sigaradan da uzak durursa kötü sonuçlarla karşılaşma riskini oldukça azaltır.
“Her göğüs ağrısı ya da sırt ağrısı kalp rahatsızlığı demek değildir! Ancak bu ağrıların önemsiz olduğunu göstermez, bu tip ağrılar özellikle devam eden ağrılarsa mutlaka bir hekime görünmelerini ısrar ediyoruz.”
Kalp hastalıklarında hastalar hangi belirtiler ile geliyor?
Kalp sağlığında en çok dikkat çeken belirtilerden biri göğüs ağrısıdır. Kalp damarlarında tıkanıklığın en önemli belirtisi tıpta biz hekimlerin anjinopetönis dediğimiz halk dilinde de göğüste baskı hissi ve sıkışma hissi şeklinde olan genelde eforla veya emosanalstres ile ortaya çıkan, 3-5 dk süren, bazen sol kola, çeneye veya sırta yayılabilen göğüs ağrısı şeklinde kendini gösteren ağrıdır. Ama şeker hastalarında sinirsel hasar olması sebebiyle bazen bu göğüs ağrısını hissedemeyebilirler. Bu yüzden kalp damar hastalıkları özellikle şeker hastaları gurubunda sessiz seyredebiliyor. Bunun dışında, yani göğüs ağrısı dışında bazen mide ağrısı şikayeti ile de gelebiliyorlar, çünkü hastalar kalp rahatsızlığını mide ağrısı sanabiliyor.
Peki, herhangi bir sebeple başvurmamış ama rutin kontrole gelmiş bir hastaya neler yapılıyor?
Bu belirtiler dışında rutin kontrole gelmiş bir hastanın da herhangi bir kalp rahatsızlığının olup olmadığını anlamak için yapılan testlerden efor testi var, hastada bir sorun varsa bu testte çok çabuk yorulabiliyor, üzücü olan tarafı ise hiçbir belirti vermeyip ani kalp krizi ile gelen hastalar. Çünkü ne yazık ki kalp krizi geçiren hastaların %20’si daha hastaneye ulaşmadan üzücü sonuçlar olabiliyor, hatta bazen de hastaneye ulaşsalar bile en etkin tedaviye rağmen %8-10’u da hastanede hayatını kaybedebiliyor.
Tüm bunları yaşamamak için en ufak bir şekilde erken yorulma, mide ağrısı, kol ağrısı, göğüs ağrısı, çarpıntı gibi şikayetlerimiz olduğunda hemen bir kalp doktoruna görünüp kontrol ettirmekte ve herhangi bir sorun varsa erken teşhis ile tüm aksilikleri önlemek yapabileceğimiz en iyi şey.
Yani biz hastalara diyoruz ki bedeninizi dinleyin, kalbinizi sevin, şikayetleriniz başladığında bu süreci uzatmadan mutlaka bir hekim kontrolünden geçin. Sağlık ihmale gelmez.
Kalp rahatsızlıklarında ki tanı yöntemleri neler?
Hastanın önce detaylı öyküsü alınır, daha sonra gerekli fiziki muayene yapıldıktan sonra bir takım kan testleri, elektro, kalp ultrasonu dediğimiz ekosunu yapıyoruz, eğer bu tetkikler bizi kalp damar tıkanıklığı olabileceğine dair kuşkularımızı artırırsa, eğer kuşkularımız hem öyküde, hem tetkiklerde hem de muayenede çok fazlaysa hastayı direkt kalp anjiyosuna yönlendirebiliyoruz. Ama bazen arada kaldığımız durumlarda oluyor. Onlarda da anjiyonun bir öncesi tetkiklerimiz olan efor testi, her hastaya efor uygulanamıyor bu tip hastalarda da yine kalpteki stresi ölçen miyokard perfüzyon sintigrafisi dediğimiz testi yapıyoruz. Eğer bu testlerin sonucunda da damar tıkanıklığı bulguları varsa işte o zaman hastayı anjiyoya yönlendiriyoruz. Anjiyo zaten bize net sonucu veriyor.
Her kalp ağrısında anjiyo yapılır mı?
Her kalp ağrısı anjiyo yapmak gerekmez. Anjiyo ancak hastanın tüm tetkiklerinin de sonunda bizi bir kalp damar tıkanıklığına yönlendirirse ancak kesin sonucu almak amaçlı yapmamız gerektiğinde uyguluyoruz.
Anjiyo nedir?
Anjiyodan kastımız bir kalp anjiyosudur, yani damar görüntüleme yöntemi. Ya el bileğimizdeki atar damarı kullanarak ya da kasık bölgemizdeki bacağımızı besleyen taki ana atar damarı kullanarak, atar damar sistemine bir iğne ile giriyoruz. Ve o iğnenin içinden gönderdiğimiz bir telle kalbi besleyen bizim koroner arter dediğimiz damarlara ulaşıyoruz. Ve o damarların içine bir boya veriyoruz, bu boyayı verirken de o damarların fotoğrafını çekiyoruz, bu tetkik sayesinde net olarak damarlarda bir tıkanıklık olup olmadığını görüyoruz. Ve bu yöntem eskisi gibi çok korkulması gereken bir yöntem değil. Çünkü örneğin el bileğinden yaptığımız hastalarımız sadece girilen bölgenin kapanması için işlem sonrasında koltukta oturup gazetesini okurken birkaç saat bekliyorlar. Bu bekleme süresinde de işlem yapılmış olan el bileğine sadece bir bileklik takılıyor.
Sizce, teknolojinin kalp hastalıklarında önemi nedir?
Teknoloji sağlık sektöründe her zaman önemlidir, ancak Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi branşları için daha da önemli çünkü biz teknolojinin gelişim hızı ile büyüyen iki branşız. Çünkü bizim hastaya sunduğumuz hizmetlerdeki riskler çok daha büyük o nedenle teknolojinin bize sağladığı nimetler sayesinde bu riskler daha da minimalize ediliyor.