Merve Ağdağlı İlhan2023-10-17T13:32:21+00:00
Özel Çerkezköy Optimed Hastanesi Uzm. Klinik Psikolog Merve Sayğılı Ruh Sağlığı hakkında bilgilendiriyor.
Dünya Sağlık Örgütüne göre “ruhsal sağlık”, kişinin iyi oluş, öz yeterlik, özerklik, rekabet edebilirlik, nesiller arası bağımlılık gibi özelliklerini kapsar. Ve bireyin entelektüel ve duygusal potansiyelini gerçekleştirebilmesini, iyilik halini sürdürebilmesini, günlük stresle baş edebilmesini, üretken olabilmesini ve içinde yaşadığı topluma fayda sağlayabilmesini sağlar. Bu çerçevede “ruhsal sağlık”, bir bireyin yaşamdan tat alabilmesini hedefleyen ve onların yaşam aktiviteleri ile psikolojik dayanıklılıkları arasında denge kurmaya çalışan bir sağlık alanı olarak tanımlanabilir.
Günümüzde “ruh sağlığı” genel sağlık disiplinlerinin ayrılmaz bir parçası olarak kabul edilmektedir. Nitekim ruh sağlığı ile ilgili sorunların toplum içinde sık sık görülmeleri, bu sorunların günlük işlev bozukluklarına yol açmaları ve bu iki durumun sonucunda ekonomik sıkıntıların baş göstermesi sosyal-ekonomik-sağlık açısından büyük bir öneme sahiptir. Öyle ki, Dünya Sağlık Örgütü’ne göre küresel düzeyde hastalık yükünün %12,3’ünü ruh sağlığı ile ilgili sorunlar oluşturmaktadır. Türkiye özelinde yapılan saha araştırmaları da ruh sağlığı bozukluklarının yaygınlığının %20 dolayında olduğuna işaret etmektedir. Türk toplumu olarak ruh sağlığı problemlerine kaçınmamız ya da yok saymamız gereken hastalıklar gözüyle baktığımız yadsınamaz bir gerçek. Ruhsal sağlığımız ile ilgili hastalıklarımızı zayıflık ya da utanç kaynağı olarak görüyoruz. Nitekim kısa bir süre öncesine kadar ruh sağlığı ile ilgili konular halk arasında hiç konuşulamazdı. Bu konuların kimsenin görmemesi ve duymaması gereken durumlar olduğu düşünülürdü. Aynı şekilde, bireyler bu gibi konuların sadece kendi özelinde kalması gereken meseleler olarak görüyorlardı. Şimdilerde ise bu durumun toplumda değişmeye başladığı gözlenmekte. İnsanların bu konularda konuşmaya daha açık hale gelmesi, aslında toplumsal farkındalığın yeterli olmasa da geçmişle kıyaslandığında artmış olduğunu göstermekte. Fakat belirtmeliyim ki, toplum olarak ruh sağlığı ve farkındalığı konusunda, kat etmemiz gereken yolun daha çok başındayız. Günümüzde Dünya üzerinde küresel nüfusun %41’i depresyonla mücadele ediyor. Aynı popülasyonun %15’i ise kaygı bozukluğu çekiyor. Toplumun her kesiminin grip olabileceği gibi herkes endişelenebilir, panik atak geçirebilir ya da depresyona girebilir. Bu konuda insanların çoğu endişelendiğinde biriyle konuşmak yerine onu bastırmayı tercih ediyor. Günlük hayatımızda yoğun tempoda çalışırken saatlerin, hatta günlerin nasıl geçtiğini bazen fark etmiyoruz. Çalışmadığımız anlarda bile zihnimiz işimizle meşgul oluyor. Çoğunlukla ileride bizi bekleyen güzel geleceğin beklentisi içinde iş yaşamımıza katlanılması gereken bir süreç gözüyle bakıyoruz. Ancak bu bakış açısını benimsediğimizde hayatımızın doyasıya yaşayamadan geçip gitmesine izin vermiş oluyoruz. İşte tam bu noktada bizim “ruh sağlığına” verdiğimiz önem ve farkındalık yepyeni bir biliç oluşturmamıza sebep olabilir.
Peki, nedir bu farkındalık? Çoğu zaman içinde bulunduğunuz durumun, var olan duygunun veya yaşanan olayın gerçekliğini yaşayamıyoruz; zira zihin, durumun bundan farklı olmasını arzu etmekle, bu durumun geçmişte kalacağı bir vakti düşlemekle veya bundan bir kaçış planı yaratmaya çalışmakla meşgul oluyor. Yani demem o ki, bedenen o anda olabiliyorken, zihnen çok uzakta olabiliyoruz. İçinde bulunduğumuz anın ve deneyimin gerçekliğini yaşamak yerine, geçmiş pişmanlığı, gelecek kaygısı ve belki de hiç gerçekleşmemiş, gerçekleşme olasılığı neredeyse olmayan senaryoların hikâyelerinde kaybolabiliyoruz. Bizler bir sonraki günün veya haftanın peşinde koşturup dururken, hayat gerçekleşir. Hayat akıp giderken, zihnimizin durmayan akışı içinde, hayatımızın tadını hissedemeden günler, haftalar geçebilir. İşte akan bir ânın içinde olduğumuzu hissetmek ve bahsettiğim bu düşünceler yumağından kurtulmaya çalışmak “bu farkındalığın” başladığı yerdir. En son ne zaman aklındaki düşüncelere bir saniye de olsa dur diyebildin ve zihnini sadece içinde bulunduğun ana odakladın? Gerçekten sadece ne yediğine odaklanarak bir yemeğin keyfini çıkardın mı? Birilerini dinlerken, kendi demek istediğini düşünmeden, o kişiyi dikkatle dinledin mi? Tüm bunları yapabilmek adına size bir kaç öneride bulunmak istiyorum.
1- Stresi yönetebilmek: Stresin hem gelişimimiz hem de yaşam performansımız üzerinde önemli etkileri bulunuyor. Elbette ki, stresi deneyimlemek her zaman bizlere negatif etki sağlamaz. Bunun farkında olup durumu yönetebilme becerisi edindiğimizde farkındalık bize çok şey kazandıracaktır. Stresli olduğun bir zamanın sonucunda keşfettiğin yeni bir özellik, yeni bir bakış açısı veya zor elde ettiğin bir başarı olabilir. Bunu fark etmen stresin senin hayatındaki rolünü anlamana yardımcı olabilir. Stres aslında potansiyelimizi açığa çıkarabilmemiz için önemli bir enerji kaynağı ve hayatımızın bir parçası. Yapılan araştırmalarda, kısa süreli stresin hafızayı güçlendirdiği ve zihnin performansını artırdığı bulunmuş. Ayrıca, stresin duygusal dayanıklılığımızı artırarak sosyal bağlarımızı güçlendirdiği, hayattaki önceliklerimizi ve hayat amacımızı belirlememizde önemli bir rol oynadığı tespit edilmiş. Bunun yanı sıra, stres bağışıklık sistemimizi kuvvetlendiriyor, hatta hastalıklara karşı da daha güçlü olmamızı sağlıyor.
2- Psikolojik dayanıklılığını güçlendirebilmek ve gerektiği durumlarda yardım istemek: Hepimizin günlük akış içerisinde zorlanması doğaldır. Ancak önemli olan, bu zorlu durumlarla baş etme becerisi edinmemiz gerektiğini bilmemiz ve harekete geçmemizdir. Zorlu hayat olaylarında bir uzmandan yardım almayı ihmal etmemeliyiz. Bazı dönemlerde işine karşı motivasyonunu ve hevesini kaybetmen çok doğal. Zaman zaman tutkuyla bağlı olduğumuz değerlerimizden kopmuş hissedebilirsin. Böyle anlarda kendine şefkatle yaklaşman ve bunun geçici bir dönem olduğunu kendine hatırlatman gerekiyor. İhtiyaçlarımızı fark etmek bu konuda yapabileceğimiz ilk adım olabilir.
3-Düzenli ve kaliteli uyku ve beslenmek: Sağlıklı bir yaşam için yeterli uyku önemlidir. Kaliteli uykunun zihinsel ve fiziksel sağlığın hayattaki günlük fonksiyonlarını muhafaza etmek gibi çok önemli bir rolü vardır. Yetersiz bir uyku motivasyon ve konsantrasyon güçlüklerine, yorgunluğa, tükenmiş hissetmeye ve ruhsal çöküntüye sebep olur. Yetişkinler için ortalama 7-9 saat, çocuklar için ise ortalama 10-13 saat yeterlidir. Vücudun biyolojik saati düzeni için bir uyku rutini oluşturmak önemlidir. Aynı şekilde, beslenme ve ruh sağlığı arasında kuvvetli bir ilişki vardır. Ruh halimiz bizim beslenme şeklimizi etkiler, tüketilen besinler vücudun metabolik enerji gereksinimini sağlarken zihin ve bilişin dâhil olduğu beyin fonksiyonlarını etkiler. Doğru ve yeterli besinler duygu durumunu olumlu yönde etkilerken davranışlarımıza ve duygusal iyilik haline de katkıda bulunur.
4-Kendi sınırlarını gözeterek güvenli ilişkiler kurmak: Sınırlarımız hayatımıza yön veren kişisel çizgilerimizdir. Zihinsel ve ruhsal sınırlarımızı öğrendikten sonra insanların bize ne yapıp yapmayacağını açık ve net olarak belirlemek, kişinin aslında kim olduğunu gösterir ve onun kimliğini oluşturur. Hayatta nerede durup ne yapmak istediğini kişi kendi isteği ve iradesi doğrultusunda karar verebilmelidir.
5-Hareket etmeyi alışkanlık haline getirmek: Unutmamalıyız ki, her türlü hareket beden için çok faydalı. Haftada bir ya da birkaç gün beden farkındalığını edinmek adına kan dolaşımını hızlandırdığın bir rutinle ilgilenmek hem sağlığına hem de günlük moduna iyi gelebilir. Düzenli spor uyku kaliteni de iyileştirir. Düzenli spor, bizi iyi hissettiren hormonların üretimini destekler. Spor salonunda ağırlık kaldır, en yakın parkın spor alanında vakit geçir, her gün asansörle çıktığın katları merdivenleri kullanarak çık ya da dans et. Keyif alarak yaptığın bir hareket biçimi bul ve hayatında ona düzenli bir şekilde yer vermeye gayret etmek ruh sağlığımızı olumlu yönde desteklememizi sağlayacaktır.